14 Ocak 2008 Pazartesi

Türk gölge tiyatrosu

Ülkemizde ilk olarak Osmanlılar zamanında ortaya çıkmıştır. Profesör Doktor Metin And'ın bildirdiğine göre; ' Osmanlılar Mısır'ın fethinden sonra Mısır'dan pek çok zanaatkar ve sanatkarın yanı sıra Gölge tiyatrosu ustalarını İstanbul'a getirmişlerdir. Uzakdoğu ülkelerinden geçerek Mısır'a oradan da İstanbul'a gelen Gölge Tiyatrosu, burada, Osmanlıların sanat zevkine göre yeniden yorumlanarak; tipleri bize ait, özgün, bir gölge tiyatrosu olarak Karagöz Perde oyunları çıkmıştır.Osmanlılar zamanından günümüze yirmiyi aşkın oyun kalmıştır. Karagöz metinlerinin çoğu ortaoyununa uyarlanmıştır.Günümüzde Karagöz, eski metinlere yenileri de eklenerek, usta-çırak ilişkisiyle yetişen karagöz ustaları tarafından oynatılarak yaşatılmıştır.Karagözün çıkış yeri olduğuna inanılan Bursa'da her yıl festivaller yapılmaktadır. Aynı kentte birde Karagöz Derneği faaliyetlerini sürdürmektedir.Karagöz perde oyunlarının asal iki kişisi ise Karagöz ve Hacivat'tır. Karagöz, halk masallarındaki Keloğlan prototipinin İstanbul versiyondur.Köyden kente göçmüş ama henüz kentleşmemiş günümüz insanlarının bir ilk örneğidir. Karagöz'de Keloğlan gibi yerine göre saf, yerine göre kurnaz, çoğu kez iyi niyetli, nüktedan, hazırcevap ve komik bir halk tipidir. Hacivat ise tersine, tam bir kent tipidir. Kentli bilgisi, görgüsü, kibarlığı, çelebiliği ona aittir. Komedi de zaten bu zıt tiplerin çatışmalarından doğar. Karagöz aslında eski bir İstanbul haritasıdır. Eski İstanbul'da çoğunluk başka başka azınlıklar, Osmanlı İmparatorluğunun çeşitli bölgelerinden gelen insanlar, semt-semt birarada yaşıyorlardı. İşte Karagöz tipleri de farklı farklı semtlerden alınmış farklı farklı tiplerden oluşuyordu.Karagözün belli başlı tipleri (tasvirleri): Beberuhi, Matiz, Tuzsuz Deli Bekir, Karagözün Karısı, Karagözün oğlu; azınlık tipleri olarak da: Rum, Ermeni, Laz, Çerkez, Argo, Bolu lu, Kastamonulu ve Kayserili dir.Karagöz oyunları konularını, ya eski İstanbul yaşamındaki toplumsal olaylardan (örneğin Kanlı Nigar), ya masallardan (örneğin Ferhat ile Şirin) ya da yeni metinlerde olduğu gibi çağdaş yaşamdan alır.Eski İstanbul da Karagöz oyunları büyük-küçük herkese, özellikle bazı özel saray ve konak gösterilerinde sadece büyüklere oynatıldığını, bu yüzden bazı Karagöz metinlerinin politik ve müstehcen tarafları bulunduğunu; oysa, günümüzde Karagöz oyunlarının daha çok çocukları hedeflediğini belirtmeliyiz.
Karagöz Türkiye’nin kültürü, şiiri, minyatürü, resimleri, müziği, gelenekleri ve ifade zenginliklerinde kapsanır. Öyleyse tüm bu öğeler, bugün Karagöz olarak bildiğimiz şeyin ortaya çıktığı 16.yy’a ait yıllarda türedi ve iç içe geçti. 17.yy’a gelindiğinde, Karagöz bütünüyle tanımlanmıştı.

İki boyutlu figürlerin gölgelerinin beyaz bir perde üzerine yansıtılması temeline dayanan gölge tiyatrosu, Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu’nun geniş bir kesiminde çok önemli bir rol oynadı. Gölge oyununun kökeni için Java, Hindistan, İspanya, Portekiz, ve Mısır olmak üzere çeşitli merkezler gösterildi. Bazılarına göre, oyun ilk kez Yavuz Sultan Selim’in (1512-1520) Memlükler’i fethettiği Mısır topraklarında sergilendi. Gölge oyunu, 1517 Yılında Mısır’ı fetheden Yavuz Sultan Selim, Memlük Sultanı Tumanbay’ın Nil Nehri üzerindeki Roda Adası’nda asılışını hayal perdesi üzerinde canlandıran bir hayal sanatçısını, oğlu Kanuni Sultan Süleyman’ın da görmesini arzu ederek İstanbul’a getirmesiyle Anadolu’ya girmiş de olabilir. 17.yy yazarı Evliya Çelebi’ye göre ise, Karagöz oyunu ilk kez, I. Bayezid’in hükümdarlığı zamanında (1389-1402) bir Osmanlı sarayında gerçekleşti. Ancak Evliya Çelebi’nin, 1601 yılında doğduğu için, doğumundan 300 yıl önceki bir olay hakkındaki görüşlerin güvenilirliği yoruma açıktır.

Bir söylenceye göre, M.Ö. 140-87 yılları arasında yaşamış olan Çin Hükümdarı Wu, karısının ölümü üzerine derin bir kedere kapılır. Şav Wong adlı bir Çinli, hükümdarın acısını hafifletmek için sarayın bir odasına gerdiği beyaz bir perdenin arkasından geçirdiği bir kadının perde üzerine düşen gölgesini ölen kadının hayali diye sunar.

Aslında kukla geleneği Orta Asya’dan geldi ama gölge oyunlarının kökeni farklıydı. Türkler 16.yy’da gölge tiyatrosunu bilmeden önce, uzun soluklu bir kukla geleneğine karşı bağışıklık kazanmışlardı. Aslında Türk halkının beğenisine sunulmayan bir kuklacılık biçimi yok gibi. Zill-i hayal (hayali gölge) olarak adlandırılan gölge oyunu Türk halkını yüzlerce yıl eğlendirdi. Orta Asya ve İran’da gölge oyunu geleneği yoktu. Gölge oyunları, 16.yy’da Mısır’dan ödünç alınmıştı. Mısır’daki gölge oyunlarının kaynağını nereden aldığı sorusu ise henüz kesin olarak yanıtlanmadı ancak Arapların bunu Java’dan aldığı konusunda yalnızca ufacık bir kuşku var. Araplar ticaret yolculukları ve akınları dolayısıyla Java ile sürekli bir iletişim ve etkileşim içindeydiler. Java kültürünün Mısır sayesinde Türkler’in gölge oyunu üzerinde dolaysız bir etkisi olup olmadığını yanıtlamak da güç. Yine de Türk ve Java gölge oyunları arasında pek çok ortak nokta var.

Türkler’in gölge tiyatrosunu, Memlüklerden alınmış olan gölge oyunları tekniğini, tarihi bir süreçten geçirerek ve yeniden üreterek oluşturduğu söylenebilir. Osmanlı soytarıları ve grotesk dansçılar gölge tiyatrosunun ortaya çıkmasından çok daha önce vardı. Bunlar Karagöz figürleri ile yalnızca kostümler ve başlıklar bakımından değil aynı zamanda karakteristik duruşlarıyla da benzerlik gösterirler. Karagöz Türkiye’nin kültürü, şiiri, minyatürü, resimleri, müziği, gelenekleri ve ifade zenginliklerinde kapsanır. Öyleyse tüm bu öğeler, bugün Karagöz olarak bildiğimiz şeyin ortaya çıktığı 16.yy’a ait yıllarda türedi ve iç içe geçti. 17.yy’a gelindiğinde, Karagöz bütünüyle tanımlanmıştı. Karagöz’ün bir kukla oyunu olarak adlandırıldığı dönem 17.yy’dı. Karagöz ve Hacivat oyunlarını halk arasında oldukça yaygınlaştığı, hatta 17. ve 19.yy’lar arasında evlerde, Ramazan ayında ise özellikle kahvehanelerde gösterildiği bilinir.

Evliya Çelebi, bu iki kişiliğin öyküsünün Anadolu’da çok iyi bilindiğini; bir kaç girişimci sanatçının, Hacivat ve Karagöz figürleri yaratarak öykülerin yayılmasını sağladığını söyler. Çelebi’ye göre Karagöz Oyunları’nda, yalnız halktan insanların yaşamları değil, Osmanlı Sarayı’ndaki yaşam da anlatım bulurdu. Gölge oyunları, IV.Murat’ın 1623 yılında gerçekleşen Taç Giyme Töreni’nin büyük bir bölümünü oluşturmuştu. Onun padişahlığı döneminde pek çok kukla sanatçısı ortaya çıktı ve sergiledikleri gölge oyunları, kukla tiyatrosuna bugünkü temel biçimini verdi. Sık sık sarayda sergilenen Karagöz oyunları, 19.yy’da daha da popüler oldu. Ancak I.Dünya Savaşı’ndan sonra, gölge oyunlarının önemi, sinema ve modern tiyatro ile rekabet edemeyerek azaldı.

Hiç yorum yok: